DOĞA FELSEFESİ
 
 
"3.Çevre Sorunlarına Öğrenci Yaklaşımlaı Sempozyumu'nda sunduğumuz Doğa Felsefesi çalışması"
 
 Nisan 1998 Samsun, 19 Mayıs Üniversitesi
 
Doğa Topluluğu olarak bu sunuşumuzla "Doğa Felsefesi" başlığı altında 
ilk insandan günümüze kadar insanların doğaya bakış açılarını 
inceleyeceğiz. İnsanların doğaya bakış açıları, çevre şartlarına, 
geçirdikleri aşamalara, bilgi seviyelerine, sahip oldukları teknolojiye 
ve toplumsal yapının egemen görüşlerine göre degiştiğinden ilk insandan 
günümüze kadar geçen süreci tarihsel, toplumsal, ekonomik ve teknolojik 
gelişmeler yönünden inceleyeceğiz. Böylece insanların doğayı nasıl 
algıladıklarını ve neden o şekilde algıladıklarını anlamaya çalışacağız.
 
Öncelikle neden "Çevre Felsefesi" adlı bir kitaptan yararlandığımız 
halde sunuşumuz için çevre felsefesi değil de doğa felsefesi başlığını 
kullandığımız'ı açıklamak istiyoruz. Bizce çevre terimi, insan ile insan
 olmayan ayrımı yaparak insanin doğa ile bütünlüğünü göz ardı etmiştir. 
Oysa doğa terimi, insani doğa nin bir parçasi olarak kabul eder ve bu 
bütünlüğü vurgular. Bu nedenle kendimize ve doğaya doğru yaptığımız bu 
yolculuğu, çevre degil de doga felsefesi adı altı nda sunmayı doğru 
bulduk.
 
Ilk insan topluluklarının doğaya bakış açılarından başlarsak, onlar tam 
anlamıyla doğanın bir parçasıydı. Acıkınca yemek ararlar, tehlikeyle 
karşılaşınca kaçarlar yani yaşamlarını ve ırklarını devam ettirme 
güdüleriyle yaşarlardı. Bilgi düzeyleri yetersiz olduğundan doğaya etki 
edemedikleri gibi doğrudan doganın etkisi altında idiler. Dolayısıyla 
doğanın kurallarına uyarak doğal bir hayat yaşadılar. Fakat zaman 
içerisinde insanın doğa ile olan bütünlüğü ortadan kalkmaya başladı. 
Peki neden insan doğadan koptu? Çünkü insan biyolojik evrim sonucunda 
kendine dışarıdan bakabileceği, duygulardan uzak ,mantık kurallarına 
baglı bir beyine sahip oldu. Bu beyin ona kendini savunmasında ve 
barınmasında etkinleşme şansını verdi. Insanoğlu kapasitesinin farkına 
vardı ve bilgi düzeyinin arttırmasıyla organik toplumlarda bir değişim 
süreci başladı. Avcilik ile insan doğa karşısında etkili olabildiğini 
gördü. Ayrica şehirlerin ortaya çıkısı toplumsal yapı nın kökünden 
sarsılmasına neden oldu. Varolan kadın-erkek eşıtlıgının erkek lehine 
degişmesini sağladı. Evde de ekonomide de toplumsal işbölümü geleneksel 
eşitlikçi özelliğini kaybetti ve hiyerarşik bir şekil kazanmaya basladı.
 Bu durum yalnızca toplumsal alanda etkili olmakla kalmadı; aynı zamanda
 insan doğa ayrımının daha da belirginleğmesine neden oldu.
 
Ilk çaglarda özellikle Yunanli filozoflar doga üzerinde yogun bir sekild
 e düsünmeye basladilar. Dogayi ve insanin doga içerisindeki yerini 
kavramaya çal istilar. Karmasayi, düzensizligi ve vahsi yaban hayatini 
temsil eden dogaya kars i, düzenlilige, birlige, uyuma ve süreklilige 
sahip "polisler", ilkçag Yunan top lumlarinda insanlarin yasadigi 
korunakli, güvenli ve korunmasi gereken sehir dev letleriydi. Yani insan
 mücadele içinde oldugu dogadan ayri ve kopuktu. Feodalizm in hakim 
oldugu Ortaçag'da insanin dogayi algilayisinda pek bir degisiklik olmad 
i. Sehir devletleri imparatorluklara, sahip oldugu tebaasini ve dogayi 
daha sist emli ve verimli sömüren devasa devletlere, dönüstü. Fakat 
aydinlanma dönemi doga yi algilayis açisindan bir dönemeçti. Çünkü 
"mekanist görüsü" gelistirdi. Aydinlanma ile somut var olana yöneldi 
insanoglu. Dogada kesfettigi fizi ksel yasalari varolusun tamamina 
yaymayi denedi. 19. Yüzyilda teknolojide sagla digi olaganüstü 
ilerlemeler ile doga karsisinda artik çok daha etken bir ögeydi. Bir 
yandan dogayi çok iyi isleyen bir makine olarak algilarken, diger yandan
 bu makinenin çarklarini istedigi gibi döndürebilecek bir güce 
erismisti. Artik dog a karsisindaki güçsüzlügü yüzünden üretip, sonra da
 kaçip sigindigi akil disi, b üyüye ait, soyut açiklamalara ihtiyaci 
kalmiyordu.
 
Rönesansla büyük bir ivmeyle baslayan bilimsel ve teknolojik gelismeyi h
 ayata uygulamak için; zamanin egemen, soyut baski araçlarina (dinler, 
bos inanla r, soyluluk mitleri, dogaüstü güçler) karsi mücadele etmek 
gerekiyordu. Yasam ka litesini görece bir biçimde yükselten yeniler, 
eskilerin yerini alirken, etkili olan soyut dünya, materyalist bir 
mantik yürütme, somut gözlem sonucu külliyen l av ediliyor, bu yeniler 
asirlardan beri duran ve geriye giden ilerlemenin yol aç tigi bilgi 
açligi sonucu varolan hakli-haksiz, soyut-somut her seyin yerini alip , 
gidilecek ,varolan tek yol olarak sunuluyordu.
 
Neveton elmanin yere düsme nedenini buluyordu ama sorularini sorgulama 
yö ntemiyle (somut,deney-gözlem) siniyordu. Bunu da "Nasil?" sorusunu 
sorarak yapi yordu. Artik "Neden?" sorusuna gerek kalmamisti.,nasilsa 
"Nasil" sorusu cevapla niyordu. Bu soru-cevap zinciri her seyi 
çözebilirdi. Dünyadaki varolus salt elma nin yere düsüsündeki fiziksel 
gerçeklikle, "Nasil" sorusuna cevap verilerek çözü lebilirdi.
 
Bacon, "Bilgi kuvvettir, bilgiye dayali sanatlar (teknoloji) insana en y
 ararli sanatlardir." deyip, insanoglunun estetik haz almak için yaptigi
 sanati f aydasiz bulup, teknolojiye yönlendiriyordu. Insan bu açtigi 
yeni yolda yürümeliy di , hatta kosmaliydi. Asirlarin dayattigi cehalet 
ve güçsüzlük tahakkümü sona e rmeliydi, erecekti de. Ama elde etmenin 
yolunu buldugu bilgi ve ona dayali sanat lar-teknoloji- onun 
kontrolünden ve araç olma sifatindan çikip, insanoglunu yöne tmeye, onun
 amaci olmaya ve ona dogal varolusunun disinda gücünün yettigi kadar 
yapay bir dünya kurmaya çalisacakti. Tabii ki akli sayesinde elde ettigi
 bilgile re dayanan ve hayatini kolaylastiran teknolojisi olmaliydi, ama
 bunu varolusunun gerektirdigi,açikça gösterdigi "dogayla bütün, doganin
 parçasi olma" halinden u zaklasmamaliydi. Ulastigi bilgi seviyesini, bu
 ilerlemesini borçlu oldugu akliyl a olumlu, üretici, dogaya yani 
kendine zarar vermeyen bir teknolojiye dönüstüreb ilirdi.
 
Descartes, dogayi "Hakim ve sahip olunacak" bir sey olarak tanimliyordu.
 Evet insan artik dogaya; aslinda parçasi oldugu ve/veya olmak zorunda 
oldugu bü tüne bencil,faydaci egilimleriyle yaklasmaliydi. Çünkü artik 
gücü vardi. Ama ona o gücü veren doga, ondan neden daha güçlü olmasin?!
 
Zamanin yeni gelisen vahsi-kapitalist ekonomileri ve çökmeye yaklasan im
 paratorluklari bu yeni sanattan yikici bir rekabet içinde 
yararlandilar. Yeni s ömürgeler buldular,insani feodal düzenden çikarip,
 çalisan ve kar üreten fabrika larin çarklari yaptilar. Insanoglu dogal 
varolusundan apayri bir dünya içinde, h ayatta ve üstün olmak için 
hakim,sahip,kullanici olacagi objeler aradi. Bunun iç in dogayi yasama 
alanini fütursuzca, açlikla, inanilmaz bir dengesizlik içinde d elilige 
varan panik haliyle sömürüp, kendine yani dogaya yabancilasti. Sayisal, 
somut, mekanik hesaplar,olgular ve olaylar dünyasina sömürecegi "doga" 
bitene ka dar kapandi.
 
Bu gidis için egemen soyut anlayis ile yapilan mücadelede ilerleme fikri
 nin, her alana uygulanacagina dair düsünce de etkin bir sekilde ileri 
sürüldü. C omte'nun entelektüel gelismeye iliskin "üç hal kanunu", 
Hegel'in "Tin'in kendi bilincine varis sürecinin geçirdigi asamalar 
kurami", Marx'in "üretim biçimlerin in ilkel-komünal toplumdan komünizme
 dogru gelismesi" görüsü; Concordet'in "insa n zekasi onun ilerlemesine"
 iliskin gelistirdigi tarihsel sema, ilerleme fikrini n degisik 
kompozisyonlaridir. Böylece her alanda rasyonalite kullanilip, her sey 
bu yeniye adapte edilebilirdi. (Weber'e göre rasyonalite: Herseyin 
hesaplanabil ir hale getirilmesi,verimlilik-iki nokta üzerindeki en kisa
 hattin kullanimi-, d imistifikasyon-akildisi, büyüye ait her seyin 
reddedilmesi-)
 
Ilerleme görüsünün en iyimser temsilcisi Concordet, her alanda bilimsel 
ilerlemenin kullanilabilecegini vurgular. Bilgilenen insan, sürekli 
ilerlemenin getirecegi sorunlari, yine ilerlemenin kazandiracagi 
rasyonel ,bilimsel bilgi gü cü ile kavusturacakti. Artan nüfus sorununu 
çözebilirdi. Bilimsel ilerlemeyle ah laki ilerlemeyi saglayabilir ve 
dogrularin yapilacagi mutlu dünyaya ulasabilirdi . Doganin bir siniri 
vardi, ama elindeki yeni, sihirli güç ile insan bu sinirli dünyayi 
verimli kullanabilirdi. Sinir ona göre 1800'lü yillara çok uzakti.
 
Mekanist mantiktan yola çikarsak, bir amacin, eregin olmadigi Nasil so 
rusunun degil, Neden sorusunun önem kazandigi, bütün somut olmayanin lav
 edildig i kaskati bir dünyaya çikariz. Bu estetik kaygidan apayri, yok 
ettigi soyut teme llere dayanan etigin yerine bir sey koymayan bilimsel 
mekanist görüs, insanin çi karlarina, isteklerine olumlu-olumsuz ayrimi 
yapmadan destek, güç veriyor.
 
Insani ya da var olusu ruh ve madde diye ayirip insan-doga uçurumunu aça
 rak, bütünselligi bozup, karsitliklar ve çikar iliskileri koyan 
mekanist insan b ir canavar degil, aydinlanmanin isigindan körlesen bir 
bilgiye susamistir.
 
Mekanist görüsün dogaya yaklasimi günümüzde çevre felaketleri olarak nit
 elendirilen sonuçlara-sorunlara yol açti. Çevre sorunlarinin artmasi 
insanlarin bir yerlerde yanlis yaptigini gö stermekteydi. Bu yanlislarin
 tespit edilmesi ve dogru çözümlerin üretilmesi gere kiyordu. Böylece 
mekanist görüse alternatif olan ekolojik görüs ortaya çikti. Bu görüsü 
savunanlara göre, çevre sorunlarinin köklü çözümü için, insanlari dogayl
 a yanlis iliski kurmaya sevk eden dogaya iliskin kavramlari,fikirleri, 
duygulari ,yasantilari, kültürel degerleri ve yasam tarzlarini 
derinligine ele alip incele meleri,elestirmeleri ve onlara alternatifler
 gelistirmeleri gerekiyordu. Ekolojik görüs, büyük varlik 
zinciri,romantizm,mistisizm ve animizm gibi görüs v e geleneklere; 
biyoloji ve ekoloji gibi bilimlere; Darwin'in evrim kurami ve Mal 
thusçuluk gibi bilimsel görüslere dayanir. Simdi bu görüsleri tek tek 
inceleyeli m.
 
Varlik zinciri anlayisi Platon'a kadar dayanir ve evrenin organik kuru 
lusu zincir hakkinda bilgi verir. Bu görüse göre yasam her birinin bütün
 için ha yati önem tasidigi fakat kendi içinde hiyerarsik bir dizilime 
sahip olan halkala rdan olusur. Canli ya da cansiz herhangi bir halkanin
 yok olmasi, zincirin kopma sina neden olacaktir. Pope siirinde bu 
düsünceyi oldukça güzel ifade etmistir. ^
 
"Doganin zincirinden hangi halkayi koparirsaniz,onuncu olsun, onbirinci 
olsun farketmez, kiriliverir zincir. Asamali sistemler, saskinlik veren o
 bütün e uyarak,hep birbirleri gibi yuvarlanip giderlerken en küçük bir 
karisiklik koca bir sistemi yikmakla kalmaz, bütünü de yikar. Yer 
dengesini yitirir firlar yörü ngesinden; gezegenler, günesler yasasiz 
kosarlar gökyüzünde, yönetici melekler g öklerinden ugrarlar;varlik 
varlik üstüne, dünya dünya üstüne yigilir."^
 
Fakat dinozorlarin yok olmasina ragmen zincirin kirilmamasi ikilem yara 
tmis ve buradan doganin olanaklarinin kendini zaman içinde 
gerçeklestirdigi fikr ine,yani evrim kuramina varilmasini saglamistir. 
Ekolojik görüs varlik zinciri fikri ile birçok noktada uyusmasina ragmen
 hiyerarsi fikrini reddeder.
 
Bu kesisme noktalarini söyle özetleyebiliriz: ( Ekolojinin temel 
ilkelerinden olan ekolojik çesitlilik fikri,varlik zinc irindeki 
çesitlilik ve farkliligin degerli oldugu görüsüyle örtüsür. ( Zincirdeki
 her halka sürekliligin saglanabilmesi için karsilikli olarak b irbirine
 baglidir. E.G. açisindan da doganin her parçasi çok önemlidir.(orman ka
 dar bataklik) ( Zincirde bütünlügü saglayan evrensel ruh ekolojik 
görüste enerji olarak karsiligini bulur.(Içkin güç artan ekosistemleri 
olusturur.) ( Zincir fikrinde ekosistem anlayisinda oldugu gibi bütün 
hem organik hem inorganik varliklari içerir. ( Ekolojik görüs dikey 
hiyerarsiye dayanan,av avci iliskisini içeren besin zinciri yerine yatay
 olan besin agi kavramini kullanir. Yine de hiyerarsi fikri ni içerdigi 
için varlik zinciri düsüncesiyle uyusur..
 
 Ekolojik görüsün dayandigi bir baska temel romantizmdir.
 
Romantizme gelince romantikler mekanist görüsün hem evren hem insan beti
 mlemesini reddeder. Romantiklerden Carlyle'a göre 18. Yy' in özelligi 
süphecilik ve manevi felçtir ve söyle bir yorum yapar: "Bu ilahi Evren, 
bir takim motorlar, frenler, balanslar ve daha kimbilir nelerle hareket 
eden ölü bir buhar makinesi olmustur. Kendi icat ettigi boga ta rafindan
 yutularak onun karninda ölen Phalaris durumuna düsmüstür insan." Aydin 
lanma filozoflari tarafindan yüceltilen akil,romantiklere göre yapay ve 
empoze e dilmis ayirimlara götürür insani. Onlara göre gerçege ulasmak 
için akil yerine s ezgilerimize,insan ürünü seylere degil dogaya bakarak
 edilgen bir sekilde ondan etkilenmeye açik olmak gerekir. Bilim ve 
sanatin kisir yapraklari kapatilip seyr eden ve alici bir yürekle dogaya
 yönelinmelidir.
 
Ekolojinin dayandigi geleneklerden bir digeri olan mistik gelenekler ins
 an merkezci degil varlik merkezcidir. Insan diger varliklarin efendisi 
degil onl arin arasinda bir varliktir.
 
Ekolojik görüsün bilimsel kökenlerinden biri olan Malthusçuluk, mekanist
 görüsün tersine doganin sinirli oldugu, belli bir tasima kapasitesi 
oldugu düsü ncesini savunur. Bu da ekolojinin temel kavramlarindan 
biridir.
 
Darwin de evrim kuraminda ekosistemdeki canlilarin karsilikli bagimlilig
 ina ve besin agina dikkati çekmis ve ekolojide önemli yer tutan tasima 
kapasites i kavramini kullanmistir. Dogada iyilikle kötülügün bir arada 
bulundugunu,canlil ar arasindaki savasin ve açliktan ölümlerin de 
güzellikler için var olmasi gerek tigini belirtmistir.
 
Simdi de ekolojik görüsün temeli olan ekoloji bilimine ve ilkelerine bir
 göz atalim. Ekoloji,organizmalari çevreyle iliskileri içinde inceleyen 
bilimdir ve belli basli ilkelere dayanir. Ekolojik görüs, bu ilkeleri 
genellikle dogru ol arak kabul eder ve pek tartismaz. Ekolojinin baslica
 ilkeleri sunlardir:
 
 1. Doganin bütünlügü ilkesi: Dogada her sey birbirine baglidir. Çevreye
 yapilan her seyin baska yer ve zamanlarda yan etkileri olacaktir. Bu 
etkilerin tümünü ö nceden görmek pratik olarak olanaksizdir.
 
 2. Doganin sinirliligi ilkesi: Çevre ve yenilenemez kaynaklar 
sinirlidir. Kayna klarin tükenmesini önlemek için,kullanilan kaynaklar 
yeniden kullanilmalidir. Ay rica çevrenin atiklari, kirliligi tolere 
etme kapasitesi de sinirlidir. Bu sinir bir çok yerde asilmistir. Bunun 
bazi sonuçlari önceden bilinebilir, bazilari bi linemez. Bu etkiler 
çevrede önemli degisikliklere yol açtigindan ve organizmalar varolan 
kosullara göre evrildiginden, çevrede yasayan canlilar için kötü sonuçl 
ar ortaya çikar.
 
 3. Doganin özdenetimi ilkesi: Ekosistem, kendi isleyisini düzenler; ögelerini d engede tutar; popülasyon denetimi yapar
 
 4. Artan nüfus çevre sorunlarini sadece agirlastirabilir ilkesi: Sabit 
bir nüfu sun yasam standardinda bir artis, sinirli kaynaklarin 
kullanilmasinda; çevrenin tahribinde, pislikle dolmasinda bir artis 
demektir.
 
 5. Doganin çesitliligi ilkesi ya da çesitlilikte keramet vardir ilkesi:
 Karmas ik ekosistemler, yalin ekosistemlerden daha istikrarlidir.
 
 6. Dogaya karsi elde edilen her basarinin bir bedeli vardir ya da bedelsiz yar ar olmaz ilkesi.
 
7. Doganin geri tepmesi ilkesi: Dogaya karsi kazanilan zafer bir süre sonra ye nilgiye dönüsür. Doga öç alir.
 
 8. En uzun çözümü doga bulmustur ilkesi: Ekosistemin dengeli durumu 
dogal evri m sonucunda bulunan en uygun çözümdür. Insan müdahalesinin 
yarar saglama olasili gi riskinden küçüktür. Genis kapsamli sonuçlari 
olan insan eylemleri geri gelmey ecek kayiplara yol açar.
 
 9. Doga ile birlikte gitme ilkesi: Örnegin, tarim zararlilarini böcek 
ilaci ku llanarak degil (çünkü zararsiz canlilari da öldürüyorlar) 
zararlilari kendi doga l düsmanlari yoluyla öldürmek, topragin azotunu 
kimyasal gübre kullanarak degil, baklagiller ekerek arttirmak gibi 
doganin isleyisine uygun yöntemler gelistirme k gerekir.
 
Bu kisimda ise ekolojik görüsün temel felsefi sorunlara bakisini çesitli ba sliklar altinda inceleyecegiz.
 
Ilerleme elestirisi ve teknoloji karsitligi Aydinlanma ile ortaya çikan 
sonsuz ilerleme fikri doganin ilerlemeye bir sinir koymadigini 
varsayiyordu. Fakat bugün dogal türlerin ortadan kalkmasi fosil 
yakitarin bitmek üzere olmasi, kirlenmenin hizli yayilmasi, ekolojik 
döng ülerin bozulmasi, biyolojik çesitliligi azaltan monokültürün ve 
kimyasal böcek ö ldürücülerin yayginlasmasi tarihsel ilerlemenin bir 
sinirla karsilastigini göste rmektedir. Dolayisiyla eko-filozoflar 
sonsuz ilerlemeye karsidirlar ve teknoloji ye kurtarici bir misyon 
yükleyen Bacon ve Descartes'in ya da aydinlanmacilarin i zinden degil, 
teknolojiyi bir kötülük olarak gören Rousseau'nun ve romantiklerin 
izinden giderler. Bu filozoflarin bir kismi çevre için zararsiz, insani 
baski a ltina almayan yumusak yada küçük ölçekli teknolojiyi önerirken; 
digerleri her tü r teknolojiyi reddederek magara yasamina dönmeyi 
önerirler. Büyük ölçekli teknol oji ile küçük ölçekli teknoloji arasinda
 ayrim yaparlar. Küçük ölçekli teknoloji , el altindaki dogal 
enerjilerle (örnegin rüzgar gücü, insan gücü, su gücü ile) ve 
materyallerle (agaç, tas, mermer, yün vs ile) çalisir. Sofistike, 
kuramsal bi lgiye degil, daha çok sezgisel bilgiye dayanir. Insani etken
 kilar. Zanaatçi ürü ne kendi kisiligini de katabilir. Üreticinin ürüne 
yabancilasmasi söz konusu deg ildir. Doganin düzenine müdahale yoktur, 
sadece olagelen dogal süreçlerden yaral anilir. Büyük ölçekli teknoloji 
ise, dogada hazir bulunmayan soyut enerjileri ve yapay materyalleri 
kullanir. Bilisel kuramsal bilgiye dayanir. Bu tür teknoloji nin ideali,
 gittikçe daha mükemmel ve birbirine benzeyen çok sayida nesne üretme 
ktir. Amaci, etkililik, güç ve kardir. Üretim süreci son derece küçük 
parçalara ayrilmistir ve her bir isçi ürünün sadece çok küçük bir 
parçasini üretir. Bu tür teknoloji dogal süreçleri altüst edebilecek 
sonuçlara yol açabilir. Büyük ölçekli teknolojiye yöneltilen 
elestiriler, hümanist ve çevresel o lmak üzere iki gruba ayrilir. 
Hümanist açidan yöneltilen elestiriler daha çok te knolojinin giderek 
insanin ellerini ve beynini gereksiz hale getirmesi, insani e 
dilgenlestirmesi, üretim sürecinde insiyatiften yoksun bir disli haline 
getirmes i, kendini gerçeklestirmesine ve yaratici güçlerini 
kullanmasina olanak vermemes i ve insanin çalismadan aldigi zevki 
azaltmasi üzerinde odaklanir. Ekoljik açida n ise, büyük ölçekli 
teknoloji dogada yabanci bir cisim gibidir. Dogal süreçlere insan 
düzenini empoze eder, insanin doga üzerindeki hakimiyetini arttirir ve 
bu basli basina kötü bir seydir.
 
 Varlık sorunu
 
Mekanik dünya görüsünde evren yapilip tamamlanmis, belirli bir yapi kaza
 nmis ve yasalara göre isleyen, kendi içine kapali bir makine olarak 
betimlenirke n, ekolojik görüste doga, evrilen bir süreç olarak görülür.
 Doga bir süreç olara k görüldügünde onun yönünü, eregini, dolayisiyla, 
olaylarin niçinini sormak anla mli hale gelir. Ekolojik görüs bu 
baglamda dogaya erek, zeka ve niyet atfeder. E vrenin olusumun, 
canlilarin ( bu arada insanin ) ortaya çikisinin atomlarin rast lantisal
 düzenlemesi sonucu degil, belli bir amaç ve plan dahilinde oldugunu idd
 ia eder. Doganin büyüklügü, karmasikligi, görkemi ona kutsallik 
atfedilmesini sa glar. Doga, yaraticiyi kendi içinde tasidigindan doga- 
dogaüstü, Tanri- doga, ku tsal- kutsal olmayan ayrimlari ortadan kalkar,
 ayni gerçekligin iki yüzü yada de gisik tezahürleri haline gelirler 
(mistisizm).
 
Ekolojik görüs açisindan doga içinde sadece degismelerin oldugu evrilen 
bir süreç degil ayni zamanda belirli bir anda istikrari ve yapisi olan 
bir süreç tir. Bu görüse göre ögeler geri planda kalir, baglantilar ön 
plana çikar. Tek te k nesneler atomcu görüste oldugu gibi ayrik, kapali 
bilimler olarak degil, birbi rine bagli, birbirinin devami veya uzantisi
 olarak görülürler. Ayrica dünya sade ce üzerinde canlilar bulunan 
cansiz bir varlik degil, kendisi de canli bir süper organizmadir. Dünya,
 üzerindeki canlilari, canlilar da onu etkileyerek evrilirl er. Doga 
makine modeline göre degil, organizma modeline göre algilanir. Dolayisi 
yla doga insana yabaci ve ilgisiz bir güç olmaktan çikar, romantizmin 
dogasi gib i, "konusan, bilen, ihtiyaçlari olan, aci çeken, paylasan, 
ifade eden, büyüyen, öç alan bir güç haline gelir.
 
 İnsan-Doğa
 
Ekoloji insani dogaya karsit degil, doganin içinde ve onun bir parças i 
olarak görür. Eko-felsefenin basta gelen çabalarindan biri,insani 
fiziksel-kim yasal süreçlere indirgemeden insan doga karsitligini 
ortadan kaldirmak,insani ol an özelliklere dogada bir yer açmak ve 
insani bir makine olarak degil, insan ol arak doganin bir parçasi 
yapmaktir. O ekosistemdeki enerji akisinda bir devre, b esin zincirinde 
bir halka, yasam aginda bir dügümdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder