5 Haziran 2014 Perşembe

                    Benlik üzerine


İnsan zihni bir tür boşluk, kapkaranlık bir yer...
Bebek dünyaya geldiğinde, bir kimliği, benliği yoktur. Anne-baba, çevredekiler ona nasıl davranırsa, onu nasıl görürse, kimliği o şekilde oluşur. "Kimsin sen?" sorusuna bir çocuk nasıl cevap verir mesela? İsmim Ali, Ayşe.. Bilmem kimin oğluyum kızıyım. Şurada oturuyorum. Yani; bir sözcüğe, başka bir insana, bir nesneye atıfta bulunarak, kimliğini onlar üzerinden tanımlar. Büyüdükçe bu kimlik işi daha karmaşık hale gelir: Üniversite mezunuyum, Fenerbahçe’liyim, Türk’üm, bir arabam var markası şu, mesleğim bu, kitap okurum, spor yaparım. Bunları birine söylemesine, gösteriş babında anlatmasına gerek yok, kendi içinde bilmesi yeterli ve hiç biri yanlış değil elbette. Ama neden bunlara sığınır, zihnin mekanizması nasıl çalışır?
Henüz daha bebekken haz ve acı kavramlarını öğrenir; karnı acıkmıştır, üşümüştür, karnı doyar, anne kucağında sıcaklık bulur. Biraz büyür iradesini fark eder: Ellerini ayaklarını dilediğince oynatabilen odur. Gözler, kaşlar, saçlar ona aittir. Tüm bunlar pek bir hoşuna gider. Dış dünyayla arasındaki ayrımın farkına varır ve benlik/ego oluşur. Algıladığı haz ve acı ona aittir, direkt olarak bir başkasıyla paylaşamaz, bir başkasınınkini hissedemez. Hazzın keyfi, acının yükü sadece onun omuzlarındadır. Böylece benliğini korumaya alır, ona anlamlar yükler. Yüksek egolu insanlar, benliğini daha çok korumaya alır, daha çok anlam yükler, daha fazla haz arar, daha çok acıdan kaçar. Aslında bir savunma mekanizması olarak, acıdan ve temelde değersizlik hissinden kaçmak için kendini beğenmişlik denilen şeye sığınırlar.
Tekrar başa dönüyorum; insan zihni bir tür boşluk, karanlık bir yer. İnsan, sabaha kadar kendine anlamlar yüklese de bu böyle. Bir tarafta; hiçlik, yokluk, ölüm, yalnızlık anlamlarına gelen kapkaranlık bir boşluk, diğer tarafta haz ve acının bulunduğu, kendini değerli hissedebileceği benlik algısı ve kimlik.. Tüm hayatımız kimliğimizi daha iyi hale getirmeye ve onu korumakla geçiyor: Daha çok param olmalı, daha saygın bir işim olmalı, daha bilgili olmalıyım, daha erdemli biri olmalıyım, daha daha daha… Ne için yapıyoruz bunu? Boşluktan yani aslında kendimizden kaçmak için. Bir şeye tutunmak istiyoruz, çünkü tek başımıza yalnızca bir hiçiz. Ama eğer, o hiçliğe bakıp kendimizle yüzleşirsek, tüm bu mücadeleyi tek seferde ve sonsuza dek bitirebiliriz. İşte o zaman hayatın geri kalanını mutlu ve huzurlu yaşayabiliriz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder