DENEYCİLİK
Ing. empiricism;
Fr. empirisme,
Alm. empirirmus,
es. t. ibtibıîriyye, tedrîblyye
Eski Yunanca'da "deney", "deneyim", "duyu verisi" gibi anlamlar taşıyan
empeiria'dan türetilmiş felsefe terimi. Felsefedeki en genel anlamıyla
tüm bilginin kaynağının deneyim olduğunu söyleyen bilgikuramı; insan
bilgisinin tek kaynağının deney olduğunu öne süren bilgi öğretisi.
Deneycilerin deneyimden anladığı genellikle duyu organları aracılığıyla
gerçekleştirilen deneyimdir. Gizemci deneyim, estetik deneyim vb.
deneycinin başvurmayı tercih etmeyeceği bilgi edinme yollandır. Deneyci
düşüncenin en belirgin özelliği deneyime önsel (a prion) bilgiyi
yadsımasıdır. Deneyci görüş insan zihninin deneyimden yararlanmadan
sahip olduğu düşünülen kavramların varlığını reddeder. Deneyciliğin
savunucularına göre deneyimden bağımsız gibi görünen her kavram
deneyimle edinilen başka kavramlara indirgenebilir. Felsefe tarihi
boyunca bütün zorunlu doğruların önsel yani a priori olduğu kabııl
edilegelmiştir. A priori önermelerin varlığından hoşlanmayan deneycilere
göre ter zorunlu doğru aslında tanımı gereği doğrudur, yani uzlaşıma
bağlıdır. Bir başka deyişle her zorunlu doğru analitiktir. Bunun sonucu
olarak a priori önermelerin hepsi analitik olacağından -diğer yandan
usçu fılozoflara göre sentetik a pırorz önermeler de vardır- a priori
önermeler arak deneyci görüşlere ters düşmez. Böylelikle, deneyciler
deneyimden bağımsız gibi görünen matematik, mantık gibi bilimlerin doğru
önermelerinin dünya hakkında bilgi vermeyen önermeler olduğunu
savunmuşlardır. Felsefe tarihine bakıldığında, bilgiyi deneyimle
edinilen bilgiye indirgemeye eğilimli birçok fılozoftan (sözgelimi ilkin
Francis Bacon ‘söz açılabilir, ancak deneyciliği dizgeli bir şekilde
ortaya koyan düşünür John Locke 'tur. Locke en başta Descartes 'ın
"doğuştan gelen düşünceler" (Lat. ideae innatru) görüşüne karşı çıkmış
ve zihnin herhangi bir deneyime girmeden önce boş bir kâğıt gibi
olduğunu (tabula rasa) ve deneyimle doldurulduğunu ileri sürmüştür.
Locke'tan sonra G eorge Berkeley ve David Hume da deneyci bilgi-
kuramını savunmuşlardır. XIX'. yüzyılda John Stuart Mill, kendinden
önceki deneycilerin cesaret edemediği bir şekilde matematiksel ve hatta
mantıksal bilginin - bile tümevarımla ve deneyimle elde edilen bilgi
türleri olduğunu öne sürmüştür. Deneyci görüşler Viyana Çevresi
felsefecilerince de çok tutulmuş ve benimsenmiştir. Ancak 195U7erden
sonra W. V. Quine 'ın "Two Dogmas of Empiricism" ("Deneyciliğin İki
Dogması", 1951) başlıklı yazısında deneyciliğin önkabullerine getirdiği
eleştiri ve Noam Chomsky 'nin Arjıeets of the Theary of Syırtrıx
(Sözdizimi Kuramının Çeşidi Yönleri, 1965) adli kitabında dil bilgisinin
a priori temellerini ortaya koyması ile deneycilik çok kan
kaybetmiştir.
Felsefe tarihi boyunca deneyciliğe yapılmış olan eleştiriler temelde iki
koldan ilerler. Ilk eleştiri a priori bilginin varlığını öne sürer.
"Mantık ve matematik bilgisinin deneyle onanmaya ihtiyacı yoktur"
itirazı deneyciler için üstesinden gelmeyi tam olarak hiç
beceremedikleri bir zorluğu dile getirir. XX. yüzyılda mantıkçı
deneyciliğin bu itiraza verdiği yanıt -Hume 'un yanıtının aynısıdır-
mantık ve matematik önermelerinin analitik önermeler olduğu ve bu yüzden
de dünya hakkında zaten bilgi vermedikleri biçiminde özetlenebilir. Bu
görüş, Quine 'ın "Deneyciliğin İki Dogması" adli makalesinde analitik ve
sentetik önermeler ayrımına yapağı itirazla oldukça yıpranmışlar.
Deneyciliğe yapılan ikinci eleştiri ise deneyciliğe içerden saldırır.
Deneycilik, bu ikinci eleştiriye göre, bilgisinin deneyimden geldiğini
iddia ettiği, örneğin "ideal koşullarda tüm cisimler aynı hızla düşer"
türü bilimsel önermelerde bile bazı deneyim dışı ilkelere ve kurallara
başvurduğumuzu gözden kaçırmaktadır. Öncelikle "ideal koşullar" denilen
koşulların bilgisinin ne tür bir deneyimle elde edildiği belli değildir.
İkincisi, deneyimlenen sonlu örnekten bütün cisimler için bir sonuç
çıkarmak tümevarım ilkesine başvurmadan mümkün değildir. Tümevarım
ilkesinin deneyimle temellendirilebileceği de savunulamaz, çünkü bu
"tümevarım her zaman işe yarar" gibi bir öncül gerektirir ve tümevarımın
hep işe yaradığım söyleyebilmek için yine tümevarım yapmak gerekir.
İnsan bilgisinin tek kaynağının duyular yoluyla gerçekleştirilen
deneyimler olduğunu öne süren deneycilik, Felsefenin en temel
sorularından "Bilginin kaynağı ya da kökeni nedir?" sorusu bağlamında
verilen yanıtlara bağlı olarak felsefe tarihinde usçuluk ile uzantıları
doğuştancılık ve önselciliğe karşıt bir konumda yol almıştır.
Deneycilik anlayışının izleri felsefe tarihinde geriye doğru
sürüldüğünde "Stoacılik" ile "Epikurosçuluk"a dek uzandığı görülmekle
birlikte, bu anlayış en yetkin biçimiyle başını Locke, Berkeley ve Hume
'un çektiği "İngiliz Deneyciliği"nde temellendirilmiştir. Bunun yanında
David Hardey ve Joseph Priestley tarafından ortaya atılan "Çağrışımcı
Deneycilik" deneyciliğin bir sonraki aşamasına karşılık gelirken, Viyana
Çevresi düşünürlerince geliştirilen "Mantıkçı Olguculuk" ya da
"Mantıkçı Deneycilik" deneyciliğin en son biçimini almış modern
uzantısıdır.
Felsefe Sözlüğü Bilim ve Sanat Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder